MENU
Üye Ol | Giriş Yap
İstanbul'un Köpekleri - Ortaköy

Ülkemizde Yaşanan En Korkunç Katliam: Hayırsız Ada

Gözyaşlarınıza hakim olamayacağınız gerçek bir sürgünün hikayesi… Sivriada ya da diğer adıyla “Hayırsız Ada” ‘da olan köpeklerin katliamı! Tarihimize bir utanç tablosu olarak asılan bu köpek katliamı, memleketimizin gördüğü en insafsız ve korkunç katliamıdır.

Sivriada, Marmara Denizi’nde, Hayırsızadalar’ın İstanbul’a en yakın, Adalar’a en uzak ve en batıda olanıdır. Piramide benzeyen sivri bir kayalıktan oluştuğu için Sivriada diye tanınır. Eski adı, yine “Sivri” anlamına gelen Oxia’dır.

Hayırsız Ada

Adaya İlk Köpekler 1800’lü Yıllarda Gönderilmiş

İstanbul köpekleri ilk toplu sürgünlerinden birini 19. yüzyılın ilk çeyreğinde 2. Mahmud zamanında yaşamış. Hükümdar İstanbul’da ne kadar köpek varsa yakalanıp adaya gönderilmesini emredince birkaç gün boyunca şehirde belki de tek bir hayvan kalmayana dek toplanmış.

Halk “Hayvanlara eziyet etmek uğursuzluk getirir başımıza iş açılır köpekleri orada bırakmayalım” diyerek isyan etmeye başlayınca, sağ kalan köpekler alınıp yeniden İstanbul sokaklarına salınmış. Ama halkın bahsettiği “uğursuzluk” da gelmiş: Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusu, Kahire’den kalkıp Kütahya’ya kadar girmiş.

İstanbul'un Köpekleri

Asıl Katliam 1910 Yılında Gerçekleşiyor

1910 yılında “köpek meselesi” ‘ni çözmeye bu defa da İstanbul’un Şehreminisi yani Belediye Başkanı Suphi Bey soyunmuş.

İstanbul'un Köpekleri

Başlangıcı 3 Haziran 1910’dur. Bizim geleneğimizde sokak köpekleri şehrin sakinleridir. Onlar 1910’a kadar İstanbul’da kendi sokaklarında bakılarak bizimle beraber yaşadılar. Avrupa’da ise parfüm/kimya sanayi için katliamlar çoktan başlamış, sokaklarda tek köpek kalmamıştı. Fransızlar bizimkilere bir öneri getirdi: “İstanbul’un sokak köpeklerini toplayıp bize satın.”

İstanbul'un Köpekleri

Fransa ile anlaşma imzalandı. Ancak halk köpekleri vermedi ve direndi. Her köpek kendi sokağının bir sakini gibiydi. Halktan destek gelmeyince bu işler paraya muhtaç olan insanlara, serserilere havale edildi.

Hayırsız Ada

Toplama sürerken halk isyan etti, gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’de bekletilen binlerce köpeği bir baskın yaparak kurtardı. Ancak hükümet bir kez Fransa ile anlaşma yapmıştı, bu işten vazgeçmedi. Daha kapsamlı daha organize bir toplama işi başlatıldı.

İstanbul'un Köpekleri - Ortaköy

Kısa sürede 80 bin köpek toplandı ve Tophane’de bekletildi…

Halkın bir kez daha hayvanları kurtarmaması için başlarına asker dikildi. Fakat Fransa’dan bir türlü yükleme talimatı gelmiyordu. Köpeklerin beslenmesi ve bakımı sorun olmaya başlamıştı.. Fransa’dan yanıt gelmeyince hükümet köpeklerin fiyatını indirdi, sonra bedavaya vermeye bile razı oldu ama Fransa’dan çıt çıkmıyordu. Köpekleri artık Tophane’de bekletme olanağı yoktu. Kentten uzak bir yer, Sivri Ada seçildi. 80 bin köpek Sivri Ada’ya nakledildi. Köpeklere burada bir süre daha bakıldı. Ta ki Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri almayacağını bildirene kadar.

Hayırsız Ada

Bundan sonra köpekler Sivriada’da tamamen kaderine terk edildi. Halk bir süre yiyecek taşıdı ama sonra bu da imkansız bir hale gelince… Köpekler açlıktan ve susuzluktan can verdiler. Kuzucukların acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu.

Köpekler adaya sürüldüklerinde bağırtıları, ulumaları rüzgâr estikçe şehre gelirmiş. Köpeklerin, sesleri duyulsun diye rüzgârı bekledikleri söylenirmiş.

Hayırsız Ada

Bir süre sonra ise sesler kesildi çünkü açlığa ve susuzluğa dayanamayarak öldüler. Ölümler başlayınca, 2-3 yıl boyunca tüm sahil kokudan yaşanmaz hale gelmişti. İstanbul halkı bu suçtan dolayı çok üzgün, çok çaresizdi. Pek çokları sahildeki evlerini kapattı. Köpeklerin çığlıklarını duyan İstanbul halkının, bu sesleri ölene kadar unutmadıkları rivayet edilir. Köpeklere dokunmanın büyük bir lanete yol açacağı düşünülüyordu. Sonunda o lanet 1912 yılında deprem olarak geldi. Büyük deprem köpeklerin ahına, günahına bağlandı. Adanın adı da Hayırsız Ada oldu.

Adadaki köpeklerin durumunu bizzat gözlemleyen Fransız bir gazeteci ise gördüğü manzarayı şöyle tasvir ediyordu:

Dayanılmaz derece sıcak vardı. Etkisinden kurtulmak için kabinime çekildim. Vapur durmuştu. Biraz kestirmiştim. Hemen kalktım. Acele merdivenleri çıkarak güverteye kendimi attım: Küme küme köpek cesetleri ve etrafa yayılan çok fena bir koku…

Bir mil uzakta ağaçtan, bitkiden oluşmuş yalçın bir kayadan ibaret olan ada gözüküyordu. Yalçın kayanın üstünde köpekler karınca gibi kaynıyor. Köpeklerin en büyük kısmı sahili takip eden kayalık üzerinde toplanmıştı. Pek çokları güneş hararetinden kavrulmuş, serinlemek için var güçleriyle suda yüzüyorlar, son takatlarına kadar suda kalmak istiyorlar. Ötede beride görülen cesetlerin etrafında dolaşarak, çabalayarak bir parça et koparmaya çalışıyorlar. Karadaki diğer kısmı ufak bir gölge bulabilmek için taş kovuklarına sığınmak üzere delik, deşik arıyorlar. Diğer bir kısmı ise adeta delirmiş gibi oraya buraya koşuyorlar, sürekli kendi etraflarında dönüyorlar. Seslerini şimdi tam olarak duyuyorduk. İşittiğimiz bu feryatlar köpek havlaması değil adeta insan feryadı idi.

Kaptan geminin düdüğünü çaldırdı. Zavallı hayvanlar bir yardım sesi duymuş gibi heyecanlandılar. Bu sese hayvanların nasıl yalvarırcasına cevap verdiklerini size anlatamam. Bilmem göz önüne getirebiliyor musunuz? Feryat ve inilti saçan bir yalçın kaya. Bir yanardağ ki ateş yerine feryat, duman yerine cesetler saçıyor. Bu kızgın zemin üzerinde su, yiyecek için ağızları açık köpekler. Etrafında martıların uçuştuğu cesetler kısım kısım denizde lekeler oluşturuyor. Vapur hareket etti. zavallı köpekler yine bizleri son bir ümit ile takibe çalışarak çırpınıyorlar. Hiçbir şeyden habersiz geminin dalgaları onları büsbütün batırıyor, boğuyor, öldürüyordu. Ne karada ne denizde ölümden başka onlara el uzatan yoktu. Uzaktan bir romorkör’ün adaya doğru geldiğini gördük. Arkasında iki mavna köpek dolu kafeslerle aynı adaya gidiyor. Hayırsız Ada’nın aç sakinlerine İstanbul’dan taze köpek getiriyorlardı. Biz uzaklaştık. Marmara’nın yüzü üzerinde siyah bir nokta halinde kalan bu müthiş manzaralı adadan bakışlarımızı ayıramıyorduk…

Fransız gazetecinin çizdiği bu tablo köpeklerin sürgünün ne kadar acımasızca yapıldığını gözler önüne sermekte. Konunun uzmanlarından İrvin Cemil Schick İstanbul köpeklerinin imhasında İttihat ve Terakkinin sorumlu olduğunu ifade ederken imhanın başarıya ulaşmasında cemiyetin yönetim anlayışının etkili olduğunu şu şekilde ifade eder:

1826 yılında Yeniçeri Ocaklarını topa tutan hayatta kalanları da ağaçlarda sallandıran Sultan II.Mahmut bile köpeklerin sürgün edilmesine dair buyruğunu halkın muhalefeti karşısında feshetmeye zorlanmıştı. İttihat ve Terakki hükümetine gelince durum çok farklıydı. Askeri güç ile iktidara geldiklerinden kendilerinden başka kimseye hesap vermeleri gerekmiyordu. Şehri fethetmeye ve sömürgeleştirmeye insanlarla köpekler arasındaki mekan çekişmesini kesin ve nihai bir şekilde halletmeye koyuldular. Ve ne vatandaşların, duygularını dikkate aldıklarından, ne de merhamete kapıldıklarından dehşet verici bir başarıya ulaştılar.

Resmi kayıtlarda hala Sivri Ada diye geçse de, orası bizim dilimizde hala Hayırsız Ada’dır” 80 bin can dostumuzun mezarıdır.

Bu yazıyı diğer hayvanseverler ile paylaşmayı lütfen unutmayın

Ülkemizde Yaşanan En Korkunç Katliam: Hayırsız Ada için 1 Yorum Var!

  1. Maviyosun dedi ki:

    Bu kadar köpeğe eziyet eden o nasipsizler yattıkları yerde cehennem ateşinde olsunlar inşallah. Hakkım varsa da helal etmiyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir